Nasıl bir sözlük düşünüldü?: Bu sözlük, sâdece yaşayan Türkçemizi değil târihî seyri içinde Türk dilinin kazanmış olduğu zenginlikleri de gözler önüne sermek, Türk çocuklarına geçmişleriyle bağ kurmalarında ve milletlerin târihlerinde daha dün demek olan 100 – 150 senelik metinleri okuyup anlayabilmelerinde yardımcı olmak amacıyla hazırlanmıştır. Dil taşıyıcıdır; bir milletin kültürünü, sanatını, îmânını, düşünüş sistemini, yaşayış özelliklerini, sâhip olduğu değerleri asırlar boyunca dünden bu güne taşıyan kutsal bir nehir gibidir. Bu sözlük Türk dilinin bu nehirden alınan bir dökümü, bir nevi envanteridir. Târihî dil sözlüğü, konuşulan dilin sözlüğü vb. tasniflerin dışındadır.

Sözlüğümüzde devirlerini tamamlayıp unutulmakta olan ve büyük bir gayretle dilimizden atılmak istenen kelimelere, yaşayan Türkçe kelimelere ve yeni türetilenlere yer verilmiş olması bundan dolayıdır. Bizi bu yola sevkeden, Türk diline yapılan kasıtlı müdâhaleler sonucunda dilimizin gittikçe fakirleşmekte ve ifâde yeteneğini kaybetmekte oluşudur. Daha önce kullanılmış olan âşikâr, bedîhî, dekolte, münhal, müstehcen… gibi 12 kelimenin bir tek açık kelimesiyle karşılanması dilde nasıl bir kavram kargaşasına yol açar, nüanslar nasıl kaybolur ve bu müdâhale dili nasıl fakirleştirir, düşünülmeye değer! Bu pek çok misalden bir tânesidir.

Asırlar boyu kullanılan türkülerimizde, şarkılarımızda, masallarımızda, şiirlerimizde yer alan ve zamânımıza kadar dipdiri gelen kelimelerimiz Türk çocuklarına unutturulmuş ve yerlerine dilimizin kuralları ile bağdaşmayan uydurmaları veya yabancı kökenli olanları konulmuştur. Bu durumda günümüzde yaşayan dilin sözlüğü gibi bir daraltmaya gidilirse bunun sınırını tâyin mümkün değildir. Bugünkü dille bir Türk çocuğu bir Mehmet Âkif’i, bir Yahyâ Kemal’i ve hatta Atatürk’ü bile anlamaktan âcizdir. Bizim yaptığımız ne varsa, ne var idiyse malzemeyi ortaya koymaktır. İleride bu malzeme üzerinde yapılacak ayıklamalarla yaşayan dilimizin sözlüğünü ortaya koymak her zaman mümkündür.

Türkiye Türkçesi’nin söz varlığını kapsayan sözlüğümüzde:

a) Yaşayan dilimizin kelimelerine

b) Deyimlere

c) Terimlere

ç) Yer yer mazmunlara, edebî mânâlara ve ansiklopedik açıklamalara da yer verilmiştir.

d) XIII. yüzyıldan îtibâren var olup bâzıları halk ağzında yaşamakta devam eden ve Arap harşeriyle yazılan eserlerde, belgelerde yer alan kelimeler Eski Türkiye Türkçesi ve halk ağzı. notu konularak gösterilmiştir.
Bu kelimelerden bir kısmı bugün Kemal Tâhir, Mustafa Necâti Sepetçioğlu gibi yazarlarımızın eserlerinde de yer almaktadır.

e) Türkçesi olduğu halde yaygınlaşan yabancı kelimeler, Türkçesi olmayan yabancı kelimeler de sözlüğümüze alınmıştır.

Sözlük genellikle fikir yürütmez, tespit eder, elimizdeki malzemeye göre şekillenir.
Tablo bu… Bu tablodan bu sözlük çıkmıştır.


GERGEF

i. (Fars. kār-gāh “iş yeri, tezgâh” > kār-geh > kergeh > kergef > gergef) Üzerine nakış işlenecek kumaşı sıkıştırıp germeye yarayan, tahtadan dört köşe ayaklı çerçeve: Yaptığı eşyâların işleniş sırlarını hâlâ bir muammâ olmakta bırakan mütevâzı zanaatkârından, gergef önünde bir ibâdet huşûu ile kendinden geçmiş (…) genç kızına kadar her biri o medeniyetin bir işçisi idi (Sâmiha Ayverdi).
ѻ Gergef işlemek: Gergefe gerilmiş kumaş üzerine nakış işlemek: Yalnız bırakmıyorum, Edâdil var. Baba kız gergef işleyecekler (Sâmiha Ayverdi).
 

LÂYEZAL

[l ince] (ﻻ ﻳﺰﺍﻝ) sıf. (Ar. olumsuzluk eki lā ve zevāl’den muzâri fiil yezālu ile lā-yezālu > lā-yezāl) Zeval bulmaz, bitmez, ebedî: Ey lâyezâl ü lemyezel / Hani sana lâyık amel (Aziz Mahmud Hüdâyî). Mefhar-ı Osmâniyân etmiş Hudâ-yı lâyezal / Şâh-ı İskender-haşem kim dergeh-i vâlâsına (Fıtnat Hanım). Kâinatta lâyezal olarak seni görüyoruz, ey dâimî varlık ve dâimî yokluk (Refik H. Karay).

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

5/5

Tetikleyiciler:

Diğerlerini deneyin: